öğretmenim.”
Sınıfta hafif bir kahkaha koptu. “Ben çok zengin olduğunuzu düşünün, hayal gücünüzü kullanın demiştim. Buna
rağmen çiçek alırım yazdığına göre önemli bir sebebin olmalı” dedim. Bir süre sessizce bekledi, sonra ayağa kalkıp
“Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim” dedi usulca. Yüzünde Mona Lisa tablosunu andıran gülmekle ağlamak
arası garip bir ifade vardı. “Oğlum, dalga mı geçiyorsun?” dedim sertçe. “Aklınıza bir şey gelmesi için illa not mu
vermemiz gerekiyor?” Hiç cevap vermedi. Kâğıtları geri dağıttım. Sınıf, çalan zille birlikte kovanı kurcalanmış arı sürüsü
gibi bahçeye aktı. Dışarıda ince bir yağmur yağıyordu.
Ertesi sabah okula geldiğimde Selim’in babasını lobide beni beklerken buldum. Önündeki sehpada bir gün önce
sınıfta dağıttığım buruşuk kâğıt parçası duruyordu. Oturup biraz konuştuk. Kısa bir görüşmeden sonra ayrıldı. Zorlukla
zümre odasına doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Hıçkırığa benzer garip bir şey diyaframdan gırtlağıma kadar
tırmanmış, patlamaya hazır bekliyordu.